Son yıllarda ve özellikle 11 Eylül saldırısından sonra Batı’da Müslümanlara karşı bazen histeri derecesini de aşan korku ve kin başladı.. Medeniyetler arasında diyalog arayışındakilerin sesi kesildi ve dünya adeta Hıristiyan-Müslüman kutuplaşmasına itildi..
     Irak’ta, Afganistan’da ve dünyanın öteki bölgelerinde yaşananlar, aslında Hıristiyan-Müslüman dünya savaşını ateşleyecek türden gelişmeler… Oysa bu savaşların dini motiflerden çok gerçekte ekonomik ve stratejik motifleri çok daha fazla..
    Biz Türkler iki taraf arasında kalıyoruz ve yapmamız gereken çok şey olmasına rağmen kılımızı kıpırdatmıyoruz.. Özellikle Batı kamuoyunda oluşan anti-Müslüman ortam ve korkuyu giderebilecek  başlıca ülke biziz… Bunu hemen hemen bütün Batılı sağduyu sahipleri ifade etmeye başladılar.. Bana göre Türkiye’ye Avrupa Birliği yolunu da özellikle bu sebepten açacaklar..
     Batı’da Müslüman karşıtı görüşlerden beslenen ve menfaat sağlayan aşırı çevreleri neredeyse haklı çıkarmak için en az onlar kadar aşırı söylemlerini artıran Müslüman alimler ve liderler oldukça işimiz zor.. Zaten tedirgin olan ve fanatiklerin kışkırtmasıyla ve yalanlarıyla kazanılması zor hale gelen Batı kamuoyuna sunulan bu örneklerle iki medeniyet arasında uçurum ve gerilim iyice artıyor..
     İslam âleminden yükselen birkaç masum eylem ve çağrıdan aktaracağım örnekler, artık biz Türklerin İslamın ılımlı ve hoşgörülü yüzünü göstermemiz ve bunu Batı’ya anlatmamız gerekliliğini açıkça ortaya koyuyor..
     İşte birkaç örnek:
     …Dr. Al-Qaradawi, Londra’da vaaz veren bir imam.. Geçenlerde El-Cezire televizyonunda aynen şunları söylüyordu: “İslam Avrupa’ya dönecek.. Fethin kılıçla olması gerekmiyor.. Bu toprakları silahsız fethedeceğiz. Bize İslamı bütün Avrupa dillerinde yayacak vaizler ve hocalardan bir ordu lazım. Avrupa materyalizmin kölesi oldu.. Bir kurtarıcıya ihtiyacı var. Bu da  İslamın mesajıdır.”
     …Mısır’da ilkokullardaki İlahiyat ders kitabında (Gelenekler ve Ahlak) konulu bölümde, “Allah adına herkes İslamı yaymak için cihada sarılmalı, kâfirlerin kafasını uçurmalı, onları esir etmeli ve her türlü savaş yoluna başvurarak onları yok etmeli” diye yazar.
     …Suudi Arabistan’ın bayrağında zaten dünyayı fethedecek kılıç vardır. Bu ülkenin Washington Büyükelçiliği’nin web sitesinde “Müslümanlar Allah’ın sözünü dünyaya hakim kılmak için cihada koşmalıdırlar” yazar.
      …Suudi Profesör Nasser bin Suleyman al-Omar, Al-Majd televizyonunda yaptığı konuşmada “İslam belirli bir plan çerçevesinde  yayılmaktadır. ABD  ordusunda on binlerce kişi İslama katılmaktadır. İslam, ABD’nin ikinci en büyük dini olmuştur.. Amerika yok edilecektir..Sabırlı olmamız gerek” dedi.
     …Yine bir başka Suudi din adamı, Ikraa televizyonunda yaptığı konuşmada, “ABD’yi sekiz milyon Müslümanla, bombalar kullanarak işgal etmedik. Sabırlı olmalıyız.. 50 yıl içinde ABD’deki Müslüman sayısı 80 milyona ulaşacak. Belki ABD tamamen İslamı seçecek.”
     Bütün bu söylemlerin arkasında Suudi veya Mısırlıların ağırlıkta olması dikkat çekici.. Komplo teorisi üretmek istemiyorum, ama ABD’nin İslam âleminde en büyük müttefikinin de Suudi Arabistan olduğunu unutmayalım..
     Acaba diyorum, İslamın yayılması ve hızlı nüfus artışı 50 yıl sonrası projeksiyonlara bakıldığında Batı’da büyük bir tehdit olarak görülmesinin başlıca sebebi olmasın.. Bir de İslamın başka dinlere hoşgörüsüne rağmen özellikle Ortadoğu’daki rejimlerin bu hoşgörüden eser taşımamasının arkasında yatan nedenler neler? Suudiler, İranlılar yüzünden İslam, Batı’da adeta bir öcü haline getirildi.. Ve diyalog, işbirliği yolları kapandı..
     The Times gazetesinin editörlerinden Anthony Browne, son makalesinde bakın nasıl bir karşılaştırma yapıyor:
     “Ben dinlerin serbest pazarına inanan bir kişiyim. Eğer kendi dininin doğruluğuna inanıyorsan, diğerlerinin yanlış olduğunu iddia edebiliyorsun. Ancak bu konuda Hıristiyan ve Müslüman rejimler arasında çok büyük tezatlar var. Suudi Arabistan’da hükümet bütün kiliseleri yasaklıyor. Avrupa’da birçok hükümet ise İslam Kültür Merkezi inşaatını finanse edebiliyor. Bugün birçok İslam ülkesinde  ayinler yasakken, Batı Avrupa ve ABD’de camilerden ezan sesi duyulabiliyor. Hıristiyanlar İslamı kabul ettiklerinde herhangi bir cezaya çarptırılmıyorlar, ama İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerde Hıristiyanlığı kabul edecek bir Müslüman için idam cezası var. Papa Jean Paul, Haçlıların seferleri yüzünden özür dilerken, birçok Müslüman âlim Hıristiyanlığı fethetme vaazları veriyor.
     Batılı ülkelerde din derslerine dinler kıyaslanıyor ve hepsi anlatılıyor.. Müslümanlığı tercih edenleri eleştirdi diye ünlü yıldız Brigitte Bardot mahkemece cezalandırılmıştı. Müslüman ülkelerde  dünyayı Müslüman yapma yolunda çağrılar yapanlar ise adeta yıldızlaşıyor. Birçok İslam ülkesinde din derslerine İslamın tek gerçek ve doğru din olduğu öğretiliyor.”
     Anthony Browne’nin yazısı benzer görüşlerle devam ediyor.. Tabii ki olaylara kendi açısından bakıyor, ama haklı olduğu yönler de var.
     Batılılar bir taraftan kendilerini bu konularda savunabilirken, diğer taraftan da ABD askerleri Mekke ve Medine’de, Bağdat’ta kol geziyor, dünyanın enerji kaynaklarını kontrol ediyor
     “Biz Vatikan’ı kontrol edeceğiz. Roma’yı ele geçirip İslamı hakim kılacağız” diye  Kral Fahd Savunma Akademisi’nin camiinde vaaz veren Şeyh Muhammed bin Abd al Rahman al Arifi ise bırakın bunu yapmayı, sözleriyle adeta İslam topraklarını işgal edenlere yeni işgaller için koz veriyor.. Bu da iki tarafın olaya ne kadar akılcı ve mantıklı baktığını ortaya koyuyor.
         Bugünkü gerçekler aslında İslamın Batıda bütün bu baskılara rağmen yayıldığını ve
Özellikle bu ülkelerin rejimlerinin tedirgin olmakta kendi açılarından haklı olduğunu ortaya koyuyor.
     “İslam ABD’den sonra Avrupa ve Avustralya’da da ikinci kalabalık inanan sayısına sahip. Avrupa’da Müslüman sayısı 15 milyonu geçti. Fransa nüfusunun onda biri Müslüman. Bu ülkede her yıl 50 bin dolayında Hıristiyan, İslamiyeti kabul ediyor. Durum Almanya ve İngiltere’de de pek farklı değil. Brüksel’de son dört yılda doğan erkek çocuklara verilen isimlerin başında Muhammed geliyor. İngiltere’de camilerde namaza katılanların sayısı Anglikan kilisesinin ayinlerine katılanları geçti.”
     İşte bu şartlarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katıldığını düşünün.. Batıda Türkiye’ye ilginin sebebi de bu.. ABD başta olmak üzere Türkiye’yi ılımlı İslamın bir örneği yapacaklar ve bu fanatizmin önüne geçmeye çalışacaklar.. Başka çareleri de kalmadı.. 1.5 milyarlık İslam âlemini düşman ilan etmenin artık kendilerine daha büyük yaralar açacağını görmeye başladılar.. Türkiye’nin liderliğinde bütün dinlere hoşgörülü bir İslam, dinimizin gerçek anlamıyla tanınmasına ve belki de çok daha hızlı biçimde Batı’da yayılmasına yol açacak..
     Bunu Suudi ve İranlı fanatiklerin görmemesi mümkün değil.. Görmelerine rağmen ya aptallıklarından dolayı bu tip söylemlerle İslama yaklaşanları uzaklaştırmaya başladılar, ya da
ABD ve İngiltere başta olmak üzere el altından bu ülkelere hizmet ediyorlar.